Günlük | : | 83 |
Haftalık | : | 849 |
Aylık | : | 4975 |
Toplam | : | 384927 |
Deprem fay hattında bulunan ilimiz geçtiğimiz bir ayda 2 defa sallanırken deprem gerçeği bir kez daha gözler önüne serildi.
Antakya ilçesine bağlı Narlıca Mahallesi’nde tek katlı yer evinde ikamet eden aile, iki kez üst üste yaşanan depremde korkuyu yaşadı. Evin duvarları birçok yerden çatlarken toplam 6 kişinin yaşadığı evin çatısının çökmemesi büyük şans olarak değerlendirildi.
Damar rahatsızlığı dolayısıyla ayağı kesilen, engelli duruma düştüğü nedeniyle çalışamayan S.Z. adlı vatandaşın eşi de hipertansiyon rahatsızlığı nedeniyle hasta durumunda.
Narlıca Mahallesi’nde 2’si ortaokula 2’si liseye giden ailenin toplam 4 çocuğu, zor şartlar altında eğitimlerini tamamlamaya çalışırken, geceleri de olası depremde çatının çökme ihtimali nedeniyle korku içerisinde yaşıyor.
Yorum Gazetesi olarak sorumlu yayıncılık gereği bu ciddi ve vahim durumu kamuoyuna açıklarken, Hatay Valiliği’nin, ilgili devlet kurumlarının ve hayırsever insanların ihtiyaç sahibi bu aileye sahip çıkmasını ve gereken desteği vermesini bekliyoruz.
(Yorum Haber Merkezi)
Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş Sendikası’nın Antakya Anemon Otel’de gerçekleştirdiği kongre, büyük ilgi ve coşkuyla gerçekleşti.
Genel Kurula, Genel Başkan Devlet Sert, Genel Başkan Yardımcıları Remzi Karataş ve Süleyman Doğan, AK Parti Hatay Milletvekili Abdulkadir Özel, İskenderun Belediye Başkanı Mehmet Fatih Tosyalı, Saadet Partisi GİK Üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, Öz Orman-İş Sendikası Hatay Bölge Başkanı Yücel Avcıoğlu, HAK-İŞ Konfederasyonu Hatay İl Başkanı ve Öz Çelik İş Sendikası İskenderun Şube Başkanı Mehmet Güngör ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Hizmet-İş Sendikası Hatay Şube Başkanı Ercan Salcan, Adana Şube Başkanı Mesut Tekin Demirci ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Gaziantep Şube Başkanı Mehmet Görgel ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Osmaniye Şube Başkanı Mustafa Kemal Taş ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Kilis Şube Başkanı Zaim Erdoğan ve Yönetim Kurulu Üyeleri katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan kongrede divan başkanlığını Genel Başkan Yardımcısı Remzi Karataş yaptı.
Hatay Şubesi 1. Olağan Genel Kurulu’nda konuşan Genel Başkan Devlet Sert, “Hatay Şubemizin 1. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştiriyoruz. Şube Başkanımız Fehmi Azboy ve arkadaşlarının çalışmalarını her daim takdir ettik, etmeye de devam ediyoruz. Kendilerine başarılar diliyorum” dedi.
Sendika genel merkezinin yapmış olduğu faaliyetleri anlatan Başkan Sert, 1 saati aşkın konuşmasında icraatlarını sıraladı.
AZBOY, YENİDEN BAŞKAN
Öz Sağlık-İş Sendikası Hatay Şube Başkanlığına tekrar seçilen Fehmi Azboy, kongrede yaptığı konuşmada şu açıklamalarda bulundu: “Bizler bu güzel vatanın her bir köşesinde halkımızın sağlık hizmetini en iyi şekilde almasına yardımcı olan sağlık işçileriyiz. Bizler devletimizin bize emanet ettiği yardıma ihtiyaç duyan yaşlılarımızın, hayatlarını tek başına idame ettiremeyen engellilerimizin, yuva hasreti, anne-baba özlemi çeken kimsesiz yavrularımızın tutunduğu dal, başını yasladığı sine, tuttuğu eliz. Biz bu büyük devletin, bu merhametli milletin vicdanı sosyal hizmet işçileriyiz.
Hayatın her alanında var olan bizler, örgütlenmenin, mücadelenin, azmin ve inancın en güzel örneklerini vererek sendikal bir çatıyı da beraberimizde büyüttük. 200 bin üyeli, Türkiye’nin en büyük sağlık ve sosyal hizmet çalışanları sendikası Öz Sağlık-İş’in çatısı altında olmaktan büyük mutluluk, büyük gurur duyuyoruz.
Mensubu olmaktan büyük gurur duyduğumuz Hak-İŞ Konfederasyonumuz ve Öz Sağlık İş Sendikamızın misyonunu, değerlerini, ilkelerini benimseyerek sendikal faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Teşkilatlanmada başarılı olduğumuz yerler de var, henüz başarılı olamadığımız yerler de var.
Bizler ilkeli bir duruş nasıl olur, üye ile nasıl ilgilenilir, nasıl güven kazanılır, nasıl dik durulur, bir Haklının hakkı için nasıl Bin haksızla mücadele ediliri, sendikacılığı hepimizin başkanı, hepimizin ağabeyi, hepimizin babası olan Saygıdeğer Genel Başkanımız Devlet Sert’ten öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz. İlkeli bir sendikacılığın nasıl yapılacağını Genel Merkez Yöneticilerimizin bizler için çizdiği onurlu sendikal anlayışla yapıyoruz.
Milletimizi, devletimizi, vatanımızı, mağdur ve mazlum coğrafyalardaki kardeşlerimizi ilgilendiren konularda sergilediğimiz dik duruşu ve belli ettiğimiz saflarımızı Sendikamız Öz Sağlık-İş ve Konfederasyonumuz HAK-İŞ’in misyonundan, vizyonundan ve Değerler Sendikacılığından örnek alarak yol alıyoruz. Bizlerin ülkemizin her bir yanında sürdürdüğü bu mücadele sadece sendikal bir mücadele değil, sadece örgütlü bir toplum oluşturmak değil, aynı zamanda güçlü, büyük, inandığı değerler uğruna hizmet veren Öz Sağlık İş Sendikamızın gücüne güç katma yolculuğudur.
Çok emek verdik, gece gündüz sahada, kurumlarımızda, işyerlerimizde üyemiz olsun ya da olmasın tüm sağlık ve sosyal hizmet işçilerimizin yanında olmaya, derdi ile dertlenmeye, hüznünü-sevincini paylaşmaya büyük özen gösterdik. Çok çalışmak için yola çıktık, çalıştık, çabaladık. Biz üzerimize düşenle mükellefiz, başarı çalışanındır düsturuyla hareket ettik.
Birliğimizden, beraberliğimizden, aile bağımızdan vazgeçmediğimiz sürece Allah’ın izni ile Öz Sağlık-İş Sendikamız her daim var olacak, her daim güçlü kalacak, sağlık ve sosyal hizmet işçileri bu çatı altında her daim huzurlu, mutlu, kazançlı olacaklardır. Buna yürekten inanıyoruz. Bunun sürekliliği için heyecanımızı, enerjimizi yüksek tutuyor, çabamızı her geçen gün artırarak yol almaya devam ediyoruz. Hep birlikte güçlüyüz ve sonuç ne olursa olun bu gücü arkamıza alarak çalışmaya, hizmet etmeye devam edeceğiz.” Dedi.
YENİ YÖNETİM KURULU
Sendika Hatay Şubesi’nin1. Olağan Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerde, daha önce atama ile görev yapan Fehmi Azboy Şube Başkanı olarak seçildi.
Şube yönetimi ise Mehmet Ali Gür, Hayrettin Köroğlu ve Ali Uçar’dan oluştu.
Damar rahatsızlığı dolayısıyla ayağı kesilen ve engelli duruma düşen vatandaş, eğitim gören 4 çocuğundan liseye giden 2 çocuğunu maddi imkânsızlıktan dolayı okuldan alacak
Antakya’ya bağlı Narlıca Mahallesi’nde bir aile dramı yaşanırken evin babası S.Z., maddi imkansızlıklar nedeniyle çok üzülmesine rağmen 4 çocuğunun 2 sini okuldan almak zorunda kalıyor.
Damar rahatsızlığı dolayısıyla ayağı kesildiği için engelli durumuna düşen ve bu nedenden dolayı çalışamayan vatandaşın eşi de hipertansiyon rahatsızlığı dolayısıyla hasta durumunda.
Narlıca Cumhuriyet Ortaokulu’nda 2 çocuğu eğitim gören aile, Narlıca Anadolu Lisesinde eğitim gören 2 çocuğunu servis ücreti, okul harçlığı gibi nedenlerden dolayı okuldan alacak.
Devletten 1.800 TL engelli maaşı alan ve bununla geçinmek durumunda kalan muhtaç aile, maddi imkansızlıktan dolayı, lise eğitiminden alacağı 2 çocuğunun üzüntüsünü yaşıyor.
(Yorum Haber Merkezi)
Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde 18 Aralık Pazar akşamı meydana gelen deprem başta ilçe merkezi olmak üzere tüm ilçelerde ve bölge illerinde korku ve paniğe yolaçtı. AFAD verilerine göre 4.8 şiddetinde meydana gelen depremde herhangi bir can kaybının olmaması yüreklere su serpti.
112 Acil Çağrı Merkezi ve AKOM birimlerine Kırıkhan’da 18, Reyhanlı’da 8 ve Antakya’da 3 olmak üzere 29 binada çatlak/kısmi çatlak vaka ihbarı geldi.
Yangın, deprem ve sel gibi afetlere karşı HBB ekiplerinin her zaman teyakkuzda olduğunu belirten Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, depremin ardından yaptığı açıklamada acil durumlar için nöbetçi personelin hazır bulundurulduğunu ancak depremden hemen sonra Afet ve Acil Durum Koordinasyon Merkezindeki (AKOM) tüm ekipleri göreve çağırdıklarını bildirdi.
Reyhanlı’da 6 katlı bir apartmanın tahliye edilerek emniyet altına alındığını ifade eden Savaş açıklamasında şunları söyledi: “İlçelerimizden gelecek ihtimal dâhilindeki olumsuzluklara karşı tüm ekiplerimizle kısa sürede müdahaleye hazır hale geldik. 26 yerel çalışma grubumuzla hızla iletişim kurulmuş, ekipler ihbarları değerlendirmeye devam etmektedir.
Şu ana kadar ekiplerimize herhangi bir can kaybı bildirilmemesi biraz da olsa yüreklerimize su serpmiştir.
Kırıkhan ve Reyhanlı ilçelerimizdeki bazı köylerde bina çatlağı ve boş bir evin hasar gördüğü ihbarı ekiplerimize bildirilmiş, ekiplerimiz bina çatlaklarını teyit etmiştir. Ayrıca Kırıkhan’da bazı evlerde eşyaların hasar gördüğü ve maddi zarar ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
AKOM ve HBB ekiplerimiz sahada görevinin başındadır. Vatandaşlarımız ihtiyaç durumunda sosyal medya hesaplarımızdan ve 112, 153, 185 ve 4441206 numaralı telefonlardan bize ulaşabilir.
Unutulmamalıdır ki ilimiz deprem bölgesindedir. Ve her zaman çok daha büyük bir depreme hepimizin hazırlanması şarttır. Depremin can kaybına neden olmaması bizi sevindirdi. Tüm hemşehrilerime ve depremi çevre illerde de hisseden vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarım.” dedi.
(Haber Merkezi)
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gereğince Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Veysel Eren, Rektörlük Toplantı Salonunda gerçekleşen törenle görevi Prof. Dr. Hasan Kaya’dan devraldı. Törende yönetim vizyonunun ana hatlarını paylaşan Rektör Eren, Türkiye Yüzyılını temele alan Sürdürülebilir Kalkınma odaklı stratejik eylem planını, şehir markasında ‘Hatay Yüzyılı’ vurgusuyla duyurdu.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARİHİN KIRILMA EVRESİNDE LİDERLİK VİZYONU
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarıyla Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi yönetim anlayışı arasındaki kesişmeyi öne çıkaran Rektör Eren, “Kadim şehrimiz ve mümbit ilimiz, tarımdan ticarete, turizmden sanayiye, coğrafi güzelliklerinden tarihi zenginliklerine birçok alanda muhteşem potansiyeli olan bir yerdir. Ancak bu potansiyel henüz yeterince harekete geçirilememiş ve açığa çıkarılamamıştır. Bu potansiyelin ortaya çıkarılmasında ve ilimizin hak ettiği gelişmişlik düzeyine yükselmesinde hepimize önemli sorumluluklar düşmektedir. Üniversite olarak bizler tüm akademik ve idari kadrolarımızla bu potansiyelin ortaya çıkarılmasında sorumluluk üstlenmeye hazırız. Üniversite olarak ilimizdeki tüm sektörlerimizle yapıcı işbirlikleri geliştirerek ilimizin gelişmesine katkı sağlamak ve Ülkemizin “Türkiye Yüzyılı İdeali ile Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının” bir paydaşı olmak önceliklerimizin başında gelmektedir.
HERKES İÇİN, HERKESLE BÜTÜNLEŞME
Bu amaçların gerçekleşmesi için yönetim olarak temel stratejilerimizden birisi akademisyenlerimiz, öğrencilerimiz, şehrimiz, ülkemiz, dünyamızla bütünleşmek; gücümüzü, birikimimizi, enerjimizi, gayretimizi başta üniversitemizin, ülkemizin ve bölgemizin ideallerini gerçekleştirmek için kullanmak olacaktır. Tüm platformlarda ve her düzeyde, kurum içi ve kurumlar arası, ulusal ve uluslararası ortaklıklar kurmak; yönetimimizin önceliği olacaktır. Medeniyetin kök saldığı ve dünya mirasının taşıyıcısı olan bir şehrin kurumları ve insanlarına yaraşır şekilde herkesin ortak olduğu yeni bir liyakat, adalet ve istişareye dayalı demokratik yönetim kültürünü hep birlikte inşa edeceğiz. Hedeflerimiz büyük, yolumuz uzun ve meşakkatli. Ancak bizler de bu büyük hedefleri gerçekleştirmek için bilgi, anlayış, tecrübe ve hepsinden önemlisi heyecan ve tutkuya sahip insanlarız. Sözünü ettiğimiz bütünleşmeyi tesis edebilmek için; öncelikle kendi içimizde her bir hücremiz ve dokumuzla bütünleşeceğiz; akademisyenlerimizle, idari personelimizle ve öğrencilerimizle bütünleşeceğiz; şehrimizle bütünleşeceğiz; şehrimizin kurumları, kültürü ve sorunlara çözüm yollarıyla bütünleşeceğiz, dünyayla ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarıyla bütünleşeceğiz.
SÜRDÜRÜLEBİLİR YÜZYILLARA DOĞRU…
Ülkemizin geleceğinin parolası olan sürdürülebilir yüzyıllar teması, vizyon Türkiye Yüzyılını bir defaya mahsus olmadan devamlı kılmak için gereken vurguyu içermektedir. Bu vizyon, gelecek algısının tamamına yüklenmiş bir ‘kızıl elma’ hedefidir. Yapmamız gereken ise geçmiş ile gelecek arasındaki köprünün güçlenmesi için sorumluluk üstlenmek ve gayret göstermektir. Geçmişten gelen kronik sorunların geleceği belirsizleştirdiği bir krizler çağında, krizleri bertaraf edecek sürdürülebilir çözümlerle sorunsuz bir gelecek için yeni bir döneme başlıyoruz. Bunun için ihtiyacımız olan şey, birikimimizi ve enerjimizi bu ideallerin gerçekleşmesi için harcamaktır, sorunun değil çözümün parçası olmayı kendimize şiar edinmektir. Çünkü Hatay Yüzyılı ile Türkiye Yüzyılı arasında entegre bir bağ vardır.
ÖĞRENCİ ODAKLI ÜRETİM DOKTRİNİ
Araştırma ve topluma hizmet görevlerimizin yanı sıra, en önemli sorumluluğumuz, kuşkusuz, bizlere emanet edilen, ailelerinin ve ülkemizin umudu olan gençlerimize sahip olduğumuz bilgi ve tecrübeyle rol-model olarak rehberlik etmektir. Mezunlarımızın acımasız rekabetin hüküm sürdüğü küresel dünyada ayakları üzerinde durabilmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasına katkıda bulunabilmeleri, ancak bizlerin bu sorumluluğumuz çerçevesinde çalışmamıza bağlıdır. Bu üniversite, bu akademik ve idari kadrolar ve her türlü fiziki alt yapı, öncelikle geleceğe ilişkin kariyer hayallerini ve umudunu bizlere bağlayan öğrencilerimiz içindir. Bu nedenle her bir akademik ve idari personelimiz, üniversitemizi tercih eden, hayallerini ve umutlarını bize bağlayan öğrencilerimize değer katmayı şiar edinmek zorundadır.” dedi.
(Haber Merkezi)
Gerçekleştirilen açılışa, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe, Bayındır Belediye Başkanı Ufuk Sesli, İlçe Kaymakamı Mehmet Ali Öztürk, BAYÇİKOOP Yönetim Kurulu Başkanı Ersoy Sümerkan, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve parti yöneticileri katılım gösterdi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin ilgisini çekmeyi başaran "Bayındır Uluslararası Çiçek Festivali" renkli görüntülerle başladı.
Hatay'ın "Onur Konuğu İl", Tekirdağ Süleymanpaşa'nın ise "Onur Konuğu İlçe" olarak katıldığı festival, geleneksel kortej yürüyüşünün ardından Bayındır ile Tekirdağ Süleymanpaşa halk dansları topluluklarının gösterileri ile devam etti.
Sadece tarımda değil çiçekçilikte de her zaman üreticinin yanında yer aldıklarının altını çizen Başkan Savaş, Hatay’da 3 bine yakın çiçek çeşidi ile 850 civarında tıbbi aromatik bitkinin de bulunduğunu belirterek Hatay’da yeni bir kooperatifin kurulduğunu ve Avrupa ülkelerine de çiçek ihraç etmek istediklerini belirtti.
Ayrıca EXPO 2021'e ev sahipliği yapacak Hatay'ın tıbbi ve aromatik bitkileri ile çiçek çeşitlerini tanıtma fırsatı bulduklarını da vurgulayan Başkan Savaş, organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür etti.
(Haber Merkezi)
Yakın dönemde konusu Antakya olan ya da Antakya’da çekilen çok sayıda dizi filmi izledik. O filmlerden hiç birisi beni en son çekilen ve adı; “İki İyi Çocuk” olan sinema filmi kadar heyecanlandırmadı. Aksine o dizilerin çoğunda gerçek Antakya yoktu. İşlenmeye çalışılan hoşgörü teması bile oldukça yapay ve yavandı. Şehrin tarihi dokusunu, zengin kültürünü yansıtmaktan çok uzaktı o diziler. Hatta izlerken öfkelendiğimi z anlar dahi oluyordu. Yalan yanlış kurgularla; her türlü entrikanın kol gezdiği köhne bir kent tasviri yapılıyordu.
Yönetmenliğini hemşehrimiz Mehmet Demir Yılmaz’ın yaptığı ve Antakya’nın sevilen tiyatro sanatçısı Mesut Kurt’un da rol aldığı İki İyi Çocuk filmini yukarıda saydığım endişelerden dolayı daha çok merak ediyor ve bir an önce izlemek istiyordum.
Film gösterime gireli iki hafta olmuştu. Ha bugün ha yarın derken nihayet dün akşam izleme fırsatı buldum. Tek kelimeyle mükemmel bir filmdi. Hatta izlerken eleştirel gözle tüm ayrıntılara dikkat ederek acabalarla, kuşkularla izledim. Elbette bir sinema eleştirmeni değilim. Sadece izlerken bende uyandırdığı duygulardan hareketle; iyi, kötü ya da fena değil diyebilecek kadardır yapacağım değerlendirme.
Sinemadan gelir gelmez, sıcağı sıcağına yazıyorum; baştan sona çok iyi bir filimdi. Konusu bizdik çünkü. Antakyalı komiser Murat’tı filmin kahramanı. O ki; bu şehrin gülü, her Antakyalının karşılıksız sevdiği iyi çocuk. Yaşı 40’a merdiven dayasa da o hala çocuk.
Ve Antekeli Mesut; içimizden biri, söylediklerine gülüp geçtiğimiz, gerçek değerini bilemediğimiz usta bir sanatçı. Umarım bu filmde gösterdiği performansın ardından değeri daha da iyi anlaşılır.
Şairimiz Ali Yüce ve bestekârımız Muhammet Hariri’nin hatırlanması da büyük bir vefa örneğiydi. Keşke Cemil Meriç’te olsaydı.
Özetle; İki İyi Çocuk, çok iyiydi çook…
“56 yaşındaki aktörün eski dostu Rande Gerber, Clooney'nin kendilerini arayarak 27 Eylül 2013'ü takviminize işaretleyin, hepinizi akşam yemeği için evime davet ediyorum" dediğini söyledi. Akşam yemeği için konuklar eve geldiklerinde, oturdukları masanın üzerinde kendilerine ait birer siyah çanta buldu. Çantaların içinde ise her biri 1 milyon dolar değerinde olan çekler vardı.
Arkadaşlarının duruma şaşırması üzerine ünlü aktör şöyle demiş: "Çocuklar benim için ne kadar çok şey ifade ettiğinizi bilmenizi isterim. Los Angeles'a geldiğimde bana evinizi açtınız, koltuğunuzda yattım. Sizleri tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Şimdiye kadar sizinle kurduğum dostluğa benzer bir dostluk yaşamadım, bu yüzden benim için çok önemlisiniz ve hepimiz birlikteyken bu dostluğumuzun göstergesi olarak sizlere bir armağanım olacak. Şimdi sizden çantaları açmanızı istiyorum" Clooney'nin arkadaşı Gerber, "hepimiz şoka girmiştik" diye konuştu. Clooney paraların vergisini de ödemiş ve bu makbuzları da çantanın içine koymuş.”
Bu ilginç haberler basına yansımış ve bu alicenap davranış herkesin dikkatini çekmişti. Bu haberleri doğrulayan Clooney, "Onlarsız şimdi sahip olduklarımın hiçbirinin olmayacağını düşündüm" dedi. Cindy Crawford'ın eşi Rande Gerber, bu durumu açıklamıştı. Kendisi de bunu doğrulamıştır.
Clooney, dergiye verdiği röportajda, kazandığı parayı arkadaşlarına vermekten mutlu olduğunu belirterek, sahip olduğum tek şeyin, 35 yıl boyunca kendisine şu ya da bu şekilde yardım etmiş olan bu arkadaşları olduğunu söyledi. Onlarsız şimdi sahip olduklarının hiçbirinin olmayacağını düşündüğünü söyleyerek, “Bana bir otobüs çarparsa hepsinin vasiyetimin içinde olacağını düşündüm. Sonra neden otobüs çarpmasını bekliyorum ki” diyerek söz konusu yemeği düzenlediğini ve arkadaşlarına o paraları dağıttığını ifade etti.
***
Bu olay bize şunu anlatmaktadır: Bu bir karakter meselesidir. Bu davranışın sahibinin hangi ırktan, hangi düşünceden, hangi dinden, hangi mezhepten olduğunun önemi yoktur. Her yaratılmışın güzel fıtrat üzere yaratıldığını biliyoruz. İlk Müslümanlardan olan Habbâb b. Eret, Resulullah’ın, İslâmiyet’i Ebû Cehil veya Ömer ile kuvvetlendirmesi için dua ettiğini bizzat duyduğunu belirtmektedir. Fakat bir duanın tecellisini isteyene, o doğrultuda iradesini kullanana nasip olduğu da bilinmektedir.
İşte toplumsal ilişkilerimizi her daim bu anlayış ve bu değer yargıları üzerine kurmamız gerektiğinin çok önemli bir örneğidir bu. Hiç kimse hakkında önyargı ve ön kabulümüz olmadan ve her tür şartlanmışlıklardan uzak bir şekilde inşa ettiğimiz ilişkilerimizin, olumlu yansımalar olarak hem bize hem de toplumumuza döneceği bilinmelidir. Toplumun huzur kaynağının, hiç şüphesiz birbirine hoş görü dediğimiz müsamahayla yaklaşan, aralarındaki dayanışmayı, sevgi ve saygıyı güçlendiren bireylerin varlığıyla mümkün olduğunu da yaşananlar bize göstermektedir.
Zaman zaman, yaşadığımız bu topluma hayat veren faziletli insanları konu etmişizdir yazılarımızda. Aslında bundan söz etmek, yazıya konu edinmek, böyle büyütülecek bir mesele de değildir. Bunu yapmak hakşinas her kalem erbabının da görevidir. Bunun bir bakıma hakkın da teslimi manasına geldiğini biliyoruz. Bunu bildiğimiz gibi marifetin iltifata tabi olduğunu da… Esasen her hak sahibine hakkını vermek de emredildiğimiz hususlardan değil midir? Bu sebepten dolayıdır ki bunlar, bireylerin azami titizlik göstermesi gereken konular içerisinde değerlendirilmelidir. Her birey, yaptığı işin şekli, rengi ve çeşidi ne olursa olsun, o güzel toplumun inşası için tuğlasını bir düzen ve disiplin içerisinde yerli yerine döşemek zorundadır. Bu gayretle yapılacak çalışmalar, şüphesiz kentin kültürünü ve medeniyetini oluşturarak o kentin tarih içindeki seçkin yerini almasını sağlar. Burada ana mesele, bu koşuda temel değerlere sahip çıkarak, kimse kimseye çelme takmadan, kendine düşeni yapması ve halkına hizmet etmenin kutsiyeti içerisinde bir güzellik yarışının içinde olduğunu idrak etmesidir.
Bu kentin yetiştirdiği ender kalem erbabından bir kardeşimiz, hakkımızda bir yazı kaleme almış olduğunu biliyoruz. Öncelikle teşekkür ediyorum, hem kendisine hem de bu yazı dolayısıyla memnuniyetlerini belirten kardeşlerime. Bu kardeşimin yazılarını her daim severek ve ilgiyle okuduğumu belirtmek isterim. Bunun sebebi olarak da, yazılarını inandığı gibi yazmasıdır. Fikirlerine katılırsınız veya katılmazsınız, olaylar üzerine vardığı yargılarına, ama kesinlikle katılmanız gereken bir husus vardır ki, düşüncelerinin özgün oluşudur. Kendisine ait oluşudur. Biz bu memlekette sipariş üzerine kalemini başkasının emrine vermiş nice yazar(?) biliyoruz. Düşüncelerine katılsak da katılmasak da kendini ifade eden yazarların varlığı ayrı bir gurur kaynağı, ayrı bir övünç kaynağı değil midir? Hele ki bu onurlu kalemin sahibi sizin hemşeriniz ise, sevincinize sevinç katmaz mı?
Evet, Şemsettin Günay’dan söz ediyorum, değerli bir yazarımızdan. Kendisi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Kamu Yönetimi’nden mezun olmasına rağmen ticaretle uğraşmayı tercih eden başarılı bir müteşebbis... Sadece başarılı bir girişimci dersek ona haksızlık etmiş oluruz. Hatay’da okuyan, araştıran ve yazan pek az sayıdaki insanımızdan biridir. Hem de hiçbir ideolojiye teslim olmadan, inandığı ve değer verdiği değerleri uğruna özgürce yazan biri… Bu konudaki mütevazılığını yansıtan kendine özgü yorumuyla… Ne ki, yazılarında uzun bir zaman “Güneş Gündem” müstear ismini kullanarak yazmıştır. Hatta bu sebepten dolayı, bunu anlama kültüründen fersah fersah uzak olan bir kalemin, … şecaat arz ederken sirkatini söylemesine şahit olduk. Onu, gerçek ismini kullanmaktan korkmakla itham etmişti. Gerekçesini de bir ideolojiye bağlı olmasından kaynaklandığını ileri sürüyordu. Ofisinde bana konuyu açmıştı. “Eyvahlar olsun, yazarlık ayağa düşmüş” dedim. “Bugün o şahsın da ödünsüz kabul ettiği yazar başta olmak üzere pek çok bildiğimiz yazar, müstear isim kullanmıştır. Edebiyat ilmini tedris etmeyen birinin böylesine cehaletini izhar etmesi bir komedidir” dedim ve müstear ismini kullananların listesini kendisine takdim etmiştim.
Ama sonradan aralarında ciddi bir samimiyetin kurulduğuna da şahit olduk. Ah keşke o yıkılası önyargılar önceden parçalanmış olsaydı da birlikte fikir geliştirilse ve projeler üretilseydi. Sizce kim kazançlı çıkardı bu işten? Tabii ki İlimiz ve dahi insanlık, değil mi?
Hemşerimiz olsun olmasın bu kente hizmeti, emeği geçen herkesin hakkını vermeyi şiar edindiğini biliyoruz. 24.06.2014 tarihli yazısında, Sn. Şemsettin Günay, “İlk meclis oturumunda Sayın Celalettin Lekesiz’in Hatay’ın fahri Kültür Elçisi ilan edilmesi için tüm şartları zorlamayı düşünüyorum. Çünkü şu anda bu unvanı ondan daha fazla hak eden bir kimsenin olduğunu sanmıyorum” diyordu. “Doğru söylüyor, bunun da yapılması lazım” demiştim ve “Bir basın toplantısında, ‘Hataylılara yeterli hizmeti veremediğim için mahcubum.’ diyen ve fahri hemşerimiz unvanını çoktan hak etmiş Sayın Valimizi bu kutlu hizmetleri yolunda köstek olmaya çalışan “yıkıcılar”a “dur” demenin, ilini seven her Hataylının görevi olduğuna inanıyorum” diye de eklemiştim.
Sağ olsun kardeşimiz, bizden bahseden cümlelerinin altında ezildiğimizi ve mahcubiyet duyduğumuzu ifade etmeliyim. “Bu güzel sözlere layık mıyım?” diye sırtıma beklemediğim bir yükün de bindiğinin/yüklendiğinin farkındayım, şüphesiz. Bu teveccühler karşısında kardeşimin şahsında bütün hemşerilerime olan dualarım ziyadesiyle baki olduğunu belirtmeliyim. Hepsinden Allah razı olsun ve onun rızasına uygun yaşayan kullarından eylesin, diye dua ediyorum.
Ancak bunun yanında naçizane hakkımda varit olan bu teveccühe layık mıyım, layık olacak mıyım konusu artık büyük bir mesele halinde hayatımda yer alacağının bilinmesini isterim. Ve Yaradan’ıma derim ki, “Yâ Rabbi, bu kardeşlerimin, hakkımdaki bu güzel niyetlerine karşılık beni mahcup etme. Onlara karşı beni utandırma! Ve de özellikle bende görülen bu sıfatlara layık olmama yardımcı ol, Senin huzuruna da mahcup olacağım, hayâ edeceğim şekilde çıkmaktan beni koru ya Rab!
Bunun yanında, yaşananlardan ders almak bir yana, olmamışlardan, kendi zehaplarına kapılarak eleştiri oklarını yöneltenler de yok değildir.
I. örnek;
Gün Zileli, (Gün Zileli. Gün Zileli -d. 24 Ekim 1946, Ankara-, 1960'lı yıllarda, Yordam, Soyut gibi edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlandı; ayrıca, Emekçi, Aydınlık, Proleter Devrimci Aydınlık dergilerinde görev aldı ve yazdı.)
24 Ekim 1946, Ankara doğumlu, 1970 yılında, DTCF'nin Felsefe Bölümü'nün 2. sınıfından büyük bir başarıyla ayrılan (!) ve buradan elde ettiği birikimini şurada burada araştırmacı yazar unvanıyla sergileyen Zileli, felsefe bölümünü bitiremedi, ama bir filozofu eleştirecek cesareti kendisinde görebildi. Hani denir ya “cahil cesur olur” her neyse.
Kafayı Cemil Meriç’e takmış, itham edici ve indi bir üslupla saldırıyor. Tanımıyor aslında Cemil Meriç’i. “Cemil Meriç’i ne zamandan beri okumak istiyordum. Bir arkadaşımda onun Bu Ülke (İletişim, 2008, 29. Baskı) adlı kitabı varmış, aldım ve dün okumaya çalıştım. Okumaya çalıştım diyorum, çünkü Cemil Meriç kendini okutmamak için elinden geleni yaptı. Özellikle değer yargılarıyla. Zaten ben bu yazıda kitabın içeriği üzerinde duracak değilim. Sadece söyleyeceğim şu: Cemil Meriç’in kitaptaki bütün makaleleri, sağcı-muhafazakâr bir muhayyilenin ürünleridir.” (Gün Zileli, “Su Koyuveren Yazar…”, (http://www.gunzileli.com/) Tarih: 12.1.12)
-Kitabın içeriği üzerinde durma gereği duymadığını söylüyor, ama içerikle ilgili yorum ve eleştiride bulunabiliyor.
-Açıkça Cemil Meriç’in kitabının veya kitaplarının okunmadığını itiraf ediyor.
Okunmadan bir eseri değerlendirmek ve dahi ondan hüküm çıkarmak, ancak felsefe bölümünü bitiremeyen birinin sergileyebileceği bir maharettir(!)
Keşke önyargı duvarlarını aşabilseydi ve okuyabilseydi, o zaman Cemil Meriç’in döne döne anlattığı, mülevves “sağcı-solcu” kavramları konusundaki duruşunu ve değerlendirmesini anlayamadığını ispat edercesine makalelerini, “sağcı-muhafazakâr bir muhayyilenin ürünleri” olarak itham ve iddiada bulunma mahcubiyetini yaşamazdı. Çünkü Cemil Meriç, “Türkiye'de Sağ-sol yoktur, dürüst olan ve olmayan insanlar vardır.” (Sosyoloji Notları ve Konferansları, s.291, 295) diyerek bu ithal algıya işaret etmiş ve piyonlarını uyarmıştır.
Daha baştan kendini şartlandırmış ve düşüncesini, benliğini rehnetmiş ve böylece düşünen, yazan ve hatta konuşan bir adamdan, artık şahsiyetli bir duruş beklemek bir yana, Cemil Meriç gibi bir filozofu anlamasının zorluğu ortadadır. Hatta Cemil Meriç, bu güdümlü zihinlere birkaç numara değil, yüzlerce numara fazla gelmektedir.
Kitaplarını okumamaya gelince; “Okumaktan hangi hakla söz ediyoruz? Okuma terbiyesinden önce, çok daha mühim, çok daha âcil disiplinlere muhtacız. Böyle bir ruh haleti içindeki insanlar nasıl, neyi okuyabilirler? Büyük bir yazarın tek satırını anlamaları imkânsız.” (Bu Ülke, s. 109) diyen büyük Usta, zaten teşhisini önceden koymuş.
Bu kafada olanlara, bir bilgenin, bir filozofun eserini ona vermek ve okumasını istemek, ona yapılabilecek en büyük zulümdür. Onun anlayabileceği seviyede verilecek kitap “Cin Ali” serisi olsa gerektir.
ATSO, ilk olarak Hatay’ın dünyaca ünlü künefeyi markalaştırmasının ardından Antakya Sürkü (Çökelek), Antakya Küflü Sürkü, Antakya Kâğıt Kebabının da patenti alarak öncü bir kuruluş olduğunu ir kez daha gösterdi.
ATSO, önümüzdeki günlerde konu ile ilgili yeni sürprizlerin olduğunu belirterek tüm paydaşlarına teşekkür etti.
ATSO’dan yapılan açıklamada “Odamız Gastronomi̇ Şehri̇ Hatay'ın lezzetlerini̇ markalaştırmaya devam ediyor. Antakya Künefesi, Antakya Sürkü̈ (çökeleğı̇), Antakya Küflü̈ Sürkü'nden (çökeleğı̇) sonra Antakya Kâğıt Kebabının da Coğrafi işaretini alarak bu konuda oncü kuruluş̧ olduğunu bir kez daha göstermiş̧ oldu.
Konu ile ilgili emeği gecen tüm paydaşlarımızı tebrik ediyor, ayrıca önümüzdeki günlerde bu konu ile ilgili açıklayacağımız yeni sürprizlerimiz olduğunu kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.” denildi.
(Haber Merkezi)
Yangın söndürme ekipleri karadan ve havadan yangına müdahale ederek söndürmeye çalışıyor. Hatay’daki söndürme ekipleri ve itfaiye ekipleri yanında çevre illerden ve diğer illerden gelen takviye ekiplerde yangına müdahale ederek yoğun bir çaba harcıyor.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Hatay Valisi Rahmi Doğan ve Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey ile Antakya'ya bağlı Ballıöz Mahallesi'ne gelerek yangınla ilgili bilgi aldı.
Burada gazetecilere açıklama yapan Pakdemirli, bugün tüm Türkiye'de 24 yangının çıktığını, bunlardan 13'ünün kontrol altına alındığını, 8'inin söndürüldüğünü, 3'ünün devam ettiğini kaydetti.
Yangınlardan birinin Kahramanmaraş Andırın, diğerinin İzmir Kınık ve bir diğerinin de Hatay Samandağ'da çıktığını ifade eden Pakdemirli, diğer yangınların göreceli olarak buraya göre daha iyi durumda olduğunu söyledi.
Hatay'daki yangının dün Yeniköy ilçesi yakınlarında saat 10.40'ta çıktığını, 10 dakika içinde müdahale edildiğini belirten Pakdemirli, şunları kaydetti: "Rüzgarın sık sık yön değiştirmesi ve sürekli atlamalar yapması, arazi şartlarının gerçekten çok engebeli olması, tabii ki meteorolojik şartlarda da havanın çok kuru olması sebebiyle yangınla ilgili bugünkü noktaya kadar geldik. Şu an Antakya ilçesi, İçmeler, Kisecik ve Karlısu mahallelerine yangın ulaştı. Yangına tabii ki şu saatlerde uçamıyor ama 2 uçak, 12 helikopter, 182 arazöz, 24 iş makinesi, 45 teknik personel ve toplamda da 792 personelle müdahale ediyoruz. Öncelikle can kaybımızın olmadığını söyleyelim. Yaylacık ve Kisecik mahallelerinde birer samanlık bir miktar zarar gördü. Bunlara da müdahale edildi. Bir mahallemizin de özellikle uç kısımlarıyla ilgili tedbiren bir tahliye gerçekleşti.
YERLEŞİM YERLERİYLE İLGİLİ TEHDİT BULUNMUYOR
Buradaki ana amaçlarının yerleşim yerlerinin tam emniyetini sağladıktan sonra da yangının etrafını çevirerek tam anlamıyla kontrol altına almak olacağını söyleyen Pakdemirli, şu an yerleşim yerleriyle alakalı önemli bir tehdidin bulunmadığını, ekiplerin yerleşim yerlerinin etrafında konuşlandığını vurguladı.
Gece boyu çalışmaların sürdüğünü dile getiren Pakdemirli, "Sabahın ilk ışıklarıyla beraber de talimat verdim su atar araçlarımız, hava araçlarımız, helikopterlerimiz ve uçaklarımız da gün doğumundan yaklaşık yarım saat önce havalanarak yangına müdahale etmeye devam edeceğiz. Zorlu arazi koşullarında geçen bu mücadelede inşallah sabaha kadar önemli bir mesafe almayı da hedefliyoruz." dedi.
(Haber Merkezi)
İslam adına yola çıkanlar geçmişte hayal ettikleri ne varsa hepsini elde ettiler. Tek başına iktidar olma, Mecliste istediği yasayı çıkarma gücü, yargının kontrolü, KHK yetkisi, bürokratik güç, devlet bütçesi, uzun yıllar iktidarda kalma, medya desteği, ne istiyorlarsa 17 yıldır hepsini elde ettiler. Hatta Devlet Bahçeli de gelsin bizi desteklesin dediler. Devlet Bahçeli bile “Reis ne derse o olur” dedi. Büyük Birlik geldi teslim oldu. Soylu ve Kurtulmuş geldi, teslim oldu. Peki, bütün bunları elde ettiler de ne oldu? Her yaptıklarında bir hikmet aranarak yaptıkları her hata alkışlandı.
Elbette güzel gelişmelerden örnek verebileceğimiz mesela başörtüsü sorunu çözüldü. Okul müdürleri “bizden/yandaş” kişiler oldu. Banka müdürleri cumaya gidenlerden seçildi. Yol, köprü, tüneller, stadyumlar, müzeler, hastaneler, adalet sarayları yapıldı.
Konuşmaya gelince güzel hamaset nutukları, One Minuteler, Eyy! diye başlayan çıkışlar, okunan Kur’an-ı Kerimler hoşumuza gitti.
Elde edilen bütün yetkilere rağmen milli ve manevi değerlerimizi tahrip edecek ne varsa hayatımıza girdi. Aile kurum perişan oldu. Evlilikler bitmeye, boşanma oranları önüne geçilmez bir hale geldi. Dindarlar faize alıştırıldı. Faiz dünya gerçeği oldu. Borç kat kat arttı. Kredi kartı kullanımı arttı. Milyonlarca insan hacizle karşı karşıya kaldı. Yandaşlar ihaleleri paylaşarak zenginleşti. Mücahitler müteahhit oldu.
Eğitimde kadrolaşma ile her şeyi çözeceklerini zannettiler ama iş çığırından çıktı ve eğitim yap-boza döndü. Ahlaksızlıklar kitaplarda yer almaya devam etti. Okullar filim sahnelerine döndü.
Dış politikada sorun yaşamadığımız ülke kalmadı. Avrupa Birliği uğruna ne taviz varsa verildi. İslam birliği gündeme dahi alınmadı. Birlik yapacak İslam ülkesi kalmadı, hepsiyle bozuşuldu. ABD ile iş tutuldu. İslam ülkeleri Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde parçalandı. Projeye destek olarak eş başkanı oldular. İncirlikle ve daha birçok üsten, limandan destek verdiler.
İsrail ile her türlü anlaşmalar yapıldı. Kudüs bölündü, Şimon Perez TBMM’de alkışlandı. Papa Saray’a davet edip karşısında el pençe divan duruldu. “Her konuda aynı düşünüyoruz” denildi. Mavi Marmara davası 20 milyon dolara anlaşıldı.
Ülkede ne kadar fabrika varsa satıldı. Varlık fonu kurulup “IMF’ye borcumuz yok” lafı herkese yutturuldu. Ama uçan kuşa olan borç söylenmedi.
Üretimden çok tüketim politikaları esas alındı. Ülke açık pazar haline getirildi. Kapitülasyonlardan beter olundu. İğneden ipliğe her şey ithal edilir duruma geldi.
Elektrik, doğalgaz faturaları kabardı. Domatesten zeytine, bilumum ürünlerde enflasyon yüzde 60’a dayandı. Ama memura zam vermemek için enflasyon rakamıyla oynandı.
Cari açık rekor seviyede arttı. Doğru rakamları açıklayan İstatistik Kurumu Başkanı görevden alındı.
Yem, yakıt gibi girdiler ithal edildiği için fiyatlar fahiş oranda arttı. Çiftçi ürününü ekemez duruma geldi. Üretimi teşvik etmek yerine canlı hayvan ve karkas et ithal edildi.
Ülkede ne adalet kaldı ne kalkınma. Adalet endeksinde dibe vuruldu.
Korku imparatorluğu hâkim oldu, kimse eleştiremez oldu. Eleştirenler susturuldu.
İşsizlik her geçen gün arttı.
Yolsuzluklar, adam kayırmacılığı, ihaleye fesat karıştırma gündemden düşmedi.
Haklı haksız bir birine karıştı.
Cinnetler, cinayetler, fuhuşlar, madde bağımlılıkları rekor kırdı.
Milli piyango başta olmak üzere iddia, kumar teşvik edildi, çeşitlendirildi. Kısa yoldan zengin olma hayalleri insanları tembelleştirdi.
İsraf olabildiğine arttı. Makam araçları şatafatlar aldı başını gitti. Milyonlarca ton gıda çöplere atılır oldu.
Ülkede eş cinselliğin önü açıldı. Konu uzmanlar tarafından tartışılacağına siyasi malzeme haline getirildi.
TV dizileri tahrip eden yayınlar ile genç nesli bozdu. Sabah kuşakları, bilmem ne adası yarışmaları reyting rekorları kırdı. Gizli ve yasak cinsellik aşk diye pazarlandı.
Tek doğru bizim doğrumuz deyip medya susturuldu ve tekelleşti. Kişinin kaderi, ülkenin kaderiyle aynileştirildi.
Dün söylediklerinin bugün tam tersini söylediler. (Ergenekon, Suriye Barış Süreci, FETÖ) Bütün bunlara rağmen kendilerini desteklemeyenleri hain ilan ettiler. İnsanları kutuplaştırdılar, böldüler, parçaladılar, kardeşliği zedelediler. Şimdi de seçim kaybetme ihtimalini beka sorununa çevirdiler. Yerseniz!
Hatay Vakfı Başkanı İhsan Aydeğer, dün Antikya Restaurant’ta düzenlediği tanıtım toplantısında bir hafta boyunca Avrupa’dan gelecek öğrencilerle birlikte olacaklarını söyleyerek “Bir hafta boyunca Avrupa’nın çeşitli yerlerinden memleketimize gelen genç üniversiteli kardeşlerimizle birlikte olacağız. Avrupa Birliği projemizle ilgili toplantılar serisi olacak.” dedi.
Hatay Vakfı yöneticisi Doç. Dr. Emre Huri, proje ile ilgili yaptığı konuşmada “Bir Avrupa Birliği projesinin Hatay Vakfı ve Hacettepe Üniversitesinin öğrenci toplumuyla birlikte Hatay’da icra etmek için buradayız. Proje 11-18 Ekim tarihleri arasında başladı ve devam edecek.
Burada bir haftalık eğitimin yanında sosyal-kültürel aktiviteler planladık. Bu proje esasında 1 Ocak 2020’de başladı dolayısıyla geçmiş tarihli başlayan bir proje ve bu bir proje aktivitesi. Günlük rutinimizde korona önlemlerine yüksek düzeyde tutarak bu proje aktivitesini gerçekleştirmek durumundaydık. Nasıl ki hastalarımızı ameliyat etmeye devam ediyorsak, nasıl ki inşaatlar yükselmeye devam ediyorsa, nasıl ki restoranlar çalışıyorsa biz de bu proje aktivitesini Türkiye Ulusal Ajansı’nın desteklediği Erasmus Plus Gençlik Hareketlilik projesini yapmak durumundaydık ve yapacaksak en iyisini yapmaya çalışıyorduk.
O nedenle elimizden geldiğince her türlü zorluklara rağmen, son 2-3 günde şehrimizin atlattığı zor ve üzücü durumlara rağmen elimizden geldiğince bu projemizi en iyi şekilde aktarmaya çalışacağız. 24 yabancı genç arkadaşımızla beraber, farklı ülkelerden gelen üniversite öğrencileri Slovakya ve İngiltere ağırlıklı, Hacettepe Üniversitesi’nden de gelen 10 öğrencimiz İskenderun Teknik Üniversitesi’nden gelen 5 öğrencimiz, Mustafa Kemal Üniversitesi’nden gelen 5 öğrencimiz var.
Bu projede sadece Uluslararası değil özellikle Hatay’ın iki farklı değeri olan İSTE ve MKÜ’nün öğrencilerini de dahil etmek istedik. Bu işin ana amacı ‘Çok Kültür, Tek Dünya, Derin Teknoloji’. Kültürlerin 15-16 medeniyeti geçirdiği Hatay’da, Hatay’ı teknoloji ile birleştiren bir proje yapalım istedik. Her bir genç arkadaşımızın fikri proje süresince birbirleriyle gelişecek, birbirleriyle yarışacak ve gruplar oluşturulacak.
Biz 5 ayrı grubun fikirlerini konuşacağız, tartışacağız ve en iyi 3 özgün fikre de Hatay’a özgü armağanlarımız ve ödüllerimiz olacak. İnşallah hep birlikte bunları yakından takip etme şansımız olur.” Dedi.
Düzenlenen basına toplantısına İhsan Aydeğer, Halil Yılmaz, Emre Huri, Atilla Önal, Reşit Uzel gibi Hatay Vakfı’nın önemli isimleri katıldı.
(Haber Merkezi)
Kışın yağan yağmurlarla birlikte Uzunçarşı’da bulunan esnafın el emeği ve alınterinin büyük zarar gördüğüne dikkat çeken HESOB Başkanı Teksöz, dağdan gelen suya bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi.
Giresun’da yaşanan afetten ders çıkarılması gerektiğine dikkat çeken HESOB Başkanı Teksöz, açıklamasına şöyle devam etti: “Kış gelmeden Uzunçarşımızı aşırı yağışlar ve sel baskınlarına karşı korumak için HATSU'nun çözüm üretmesi gerekmektedir.
Esnaf ve vatandaşlarımız bu yıl da tarihi Uzunçarşı’mızda mağdur olmasin. Allah muhafaza can kaybımız olmadı, olmayacak diye birşey de yok. Vicdanlar rahatsız olur. Olmadan tedbir almamız lazım. Esnafımızın el emeği ve alınteri sel felaketlerinde büyük zarar görüyor.
Allah muhafaza işte Giresun da yaşananlar ortada, bundan ders çıkartıp dağdan gelen su ya bir çözüm bulunarak Uzunçarşı ve çevresi bu kış bu sıkıntıları yaşamasın.
Yeni genel müdürüm bu işe bir çözüm bulalım bu halkta bizlerde sizi ayakta alkışlayalım.” dedi.
(Haber Merkezi)